Kur’ânî arastirmalarla ilgisi bulunan herkes, tefsîr kitâblarinin,–kerhen [istemeyerek/zoraki] veyâ nifâk amaciyla Islâm'a giren yahûdîlerin, müslümanlarin dînî kitâblarini Isrâîlî unsurlarla anlamaya çalisma girisimi olan– Isrâiliyyât ile dolduruldugunu bilir. Herkesce bilinen bu husûsta söz etmeyi birakip doguda Çin'den Hind'e, batida Fas'tan Endülüs'e kadar uzanan genis bir alana dagilmis çesitli mezhebî, siyâsî ve grubsal taassublarin birbirinden kopardigi müfessirlerin algilarinin, düsüncelerinin, çevrelerinin ve kisisel özelliklerindeki farkliliklarinin bir netîcesi olarak ortaya çikan baska sâibelere isâret etmek istiyorum. Bu durum dogal olarak, Islâm'in dînî Kitâb'ini kendine hâss sartlarin etkisi altinda algilayan ve müfessirlerin onu çesitli açilardan Arab dili zevkinden ve orijinal mîzâcindan yoksun birakacak sekilde tefsîr ettigi çesitli toplumlar ve grublar pespese ortaya çikti. Ba‘zan onu; taassub sapikligi, yöntem hatâsi veyâ anlayis eksikligi hedefinden saptirmaktadir.